Kahraman Düsmanım

0
55

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak anlı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedrin arslanları ancak bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
“Gömelim gel seni tarihe* desem, sığmazsın.

Sonra ölüleri gömme işi başladı. Allah, kahretsin böyle işi. Ölüler yerlere uzanmış yatıyordu, Vücutları şişmiş, kararmış, parçalanma, delik deşikti. Yaşayanların tek arzusuysa kusmak, tek rinde; duygusu da hüzündü. Hayır, orada tek bir Anzak ya da Türk askerinde; öfke , yeis veya intikam hissi yoktu. Hepimiz hüzünlüydük. Hepimiz yoğun ceset kokusundan kusmak üzereydik ve bazılarımız kusuyordu. Orada, yerde tam ortadan bölünmüş bir Türk askeri gördüm. Ama ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yeniden ateşe başladık. Saldırdık öldürdük, ateş ettik, ateş edildik ve öldürüldük!…”

Alietair John Taylor Gelibolu 1915 (buket Uzuner’in Gelibolu kitabından)

Böyle diyordu mektubunda Anzak askeri. Yıllar sonra ilk kez iki düşman birbirlerinden söz ederken “Kahraman Düşmanım” diyecekti.

Türklerle hiç karşılaşmayan ve söylentilere dayanarak “barbar” tanımlaması yapan düşman askerlerinin yakınları yıllar sonra barbarların topraklarında kederlerini onlara dayanarak yaşayacaklardı holiday bulgaria.

Avustralya ve Yeni Zelanda

Türklerin düşman olarak nitelendirdikleri” karşı taraf için savaşın ilk zamanları gerek donanımları gerekse sayıları açısından rahat başlamıştı. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yaşlan henüz 20’lerde olan gençlerinden oluşan düşman askerleri sadece kitaplarda okudukları savaşa bu sefer çoğunlukla macera olsun diye katılmışlardı. Düşman askerinin Gelibolu ile ilgili bildiği tek şey Truva mitolojisinin, Odessa ve Afrodit’in anavatanı olduğuydu. Peki Türkler için öyle miydi? Onlar için bu hiç de macera gibi görünmüyordu. Yıllardır savaş içindeydiler. Memleket düşmanlar tarafından sarılmış, memleket ateş içinde, memleket elden gidiyor… Türkler için savaşmak ve kazanmaktan başka çare yok!

Çanakkale Savaşı yıllar sonra efsaneleri en çok konuşulan savaşlar arasında da yerini alacaktı. Çanakkale Savaşı’nın ilk efsanesi bülbül sesleriydi. Gelibolu bülbülleri… Yörenin bülbülleri tarifi imkansız usta müzisyenlerdi. Tüyleri dikkat çekmeyecek kadar donuk, uçuşları dengesiz olan bülbüller, ancak öttükleri zaman fark ediliyor ve bir kere fark edilince artık bütün gösterişli kuşlardan daha etkileyici oluyorlardı. Her iki tarafın askerleri gün doğarken onların sesiyle uyanıyorlardı. Bülbüller her iki taraf içinde sembol olmuştu artık. Ötüşleriyle oradaki askerlere ağlıyor, haksızlıkları kana kana dile getiriyorlardı sanki. Belki de bir zamanlar onların mutlu ve huzurlu evi olan bu güzel yarım adayı cehenneme çevirenlere kusulan bir çığlıktı ötüşleri, kim bilir?

Ortak noktaları sadece bülbüller değildi her iki tarafın askerleri için. Hepsi birer evlat, kardeş ve sevgiliydi. Hepsinin birer evi vardı. Ama şimdi gördükleri sadece kan ve barut kokuşuydu. Bülbüllerin o içlerini delen ötüşü müydü bilinmez insan olduklarını unutmamaları ama savaş uzadıkça dost olmayı da öğrendiler karşılıklı. Her akşam ateş kesildiğinde birbirlerine yiyecek atmaya başladılar. Kimi zaman bir somun ekmek, kimi zaman Türklerin henüz tanımadığı çikolata oluyordu ikramlar içinde. Sabah olunca, akşam unutuluyor, kurşun ikram etmeye başlıyorlardı birbirlerine Lüle Taşı.

Mustafa Kemal Paşa

Ortak efsaneler bitmek bilmedi savaş boyunca her iki taraf için de… Türklerin en büyük efsanesi tabii ki Mustafa Kemal Paşa idi. O ki düşman komutanlarına benzemezdi. O ki askerini cephede yalnız bırakmaz, masadan yürütmeye çalışmazdı savaşı. O ki vatanı için her şeyi yapar, herkesten de aynı şeyi beklerdi.

Düşman askeri için de bir efsaneydi Mustafa Kemal Paşa. İsmini bilmiyorlardı ama, Avrupalı görünümüyle dikkat çekmişti ilk zamanlar. Rahatlıkla Fransızca ve Almanca konuşması ve düşman askerlerin hatırını sorması da cabasıydı. Sert sesindeki gurur, düşman askerinin dahi dikkatini çekmişti. O ve yanındaki diğer subayların yaralı Türk askerlerine gösterdikleri şefkati görüyorlar ve bir o kadar da tüm askerler tarafından çok sayıldıklarını ve sevildiklerini anlıyorlardı.

“Türkleri yanlış mı tanıttılar bize” diye kendilerine sormadan edemiyorlardı.

Savaş tüm hızıyla devam ederken bir haber yayıldı cepheye… Mustafa Kemal vurulmuştu. O yenilmez, o cesur subay nasıl vurulurdu? Tüm Türk askerleri binlerinden haber alabilmek için çırpındı günler boyu. Nihayet duyulmak istenilen haber gelmişti. Paşaları yaşıyordu. Çok yakınında bir bomba patlamış, bir şarapnel parçası da kalbine isabet etmişti. Ne korkunçtu. Ancak her zaman kalbinin üzerinde taşıdığı saati onun hayatını kurtarmış, şarapnel parçası sadece saati parçalayabilmişti. Bu haber vatanın tüm cephelerinde sevinçle karşılandı. Birbirlerinden haberi olmayan nice askerler hep bir ağızdan Allah’a dua etmişlerdi. Allah paşalarını onlara bağışlamış, sahipsiz koymamıştı vatanlarını.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz